ONUR SEZGİN
ONUR SEZGİN - Resmi web sitesi  
  SANATI HAKKINDA
  MAKALELERİM
  => Absürt yaşam ya da uyumsuzluk
  => Kaygı, ölüm ve yabancılaşma
  => Bazı politikacılar, yazarlar ve fikir adamları
  => Felsefe ile Matematik
  => Felsefe ve Edebiyat
  => Platon'un Sanat Düşmanlığı
  => Şiirde Devrimci Tavır
  => Fareler & İnsanlar ve " Öğrenilmiş çaresizlik "
  => Bir Midye Kalleşliğe Uğramış Olabilir mi?
  => İki bilinçlilik
  => kendini hayranlıkla seyreden gösteri toplumu
  => Mistik Düşünce
  => Nesneler ve İnsanlar
  => İnsan Bir Coğrafyadır
  => Özgür Düşünce ve Yönlendirme
  => Kimse kendi bireyselliğinin dışına çıkamaz.
  => Otoriteye tapınma
  => Yaratıcı olma hali
  => Kendini genişletme çabası
  => Dahiler melankolik midir?
  => Korku nedir?
  => İlluminati’nin koordinatları ve Hegel...TÜRKİYEDE SABATAİSTLER
  => Dilin Olanağı Nedir? ( Bir kediyi üç ayrı dilde azarlamak)
  => Cıa, Ford, Rockefeller ve Tavistock---Sabataistlerin Türkiye siyasi hayatına etkileri
  TİYATRAL ŞİİRLERİM
  KARALAMA DEFTERİM
  E - SHOP ( Resim)
  E-SHOP ( Şiir )
  HEYKELLERİM
  KİTAPLARIM
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  En son yazdıklarım
Cıa, Ford, Rockefeller ve Tavistock---Sabataistlerin Türkiye siyasi hayatına etkileri

CIA, FORD, ROCKEFELLER ve TAVİSTOCK

CIA'nın yaklaşık 50 yıldır uyguladığı en etkili toplumsal kontrol yöntemlerinden biri kamuoyunu değişik yapay uyarıcılarla ve şişme gündemlerle uyutmasıdır.

CIA, bu uyutma projesi için "insan hakları" ve "yardım kuruluşlarına" gizli fonlar aktarmıştır. "Eski Bir CIA yetkilisi, etkin ve prestijli vakıfların CIA'ya fon aktararak gençlik grupları, işçi sendiklaları, üniversiteler, yayınevleri vb kuruluşlara sayısız gizli operasyonlar düzenlettiğini, bunlara 1950'lerden itibaren 'İnsan Hakları Gruplarının ilave edildiğini açıklamıştır. " (Erol Bilbilik, İşgal Örgütleri, CIA, NATO, AB, 2.bs, Asya Şafak Yay, İst, 2008, s.9)

CIA, kontrol etmek istediği ülkelerde operyasyon yapabilmek için Soğuk Savaş döneminin en önemli emperyalist kültürel projelerinden Ford Vakfı'nı ve Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü'nü kurmuştur.,,,,,,,,( Devamını "Bir Midye Kalleşliğe Uğramış Olabilir mi?" adlı kitabımdan okuyabilirsiniz ..saygılarımla...)

Sabataistlerin (Karakaşi-Kapani ) Kavgası ve Türkiye’nin Siyasi Hayatına Etkileri
 
 - 
 
Gazetecilik bilinmeyenleri yazmaktır. “Çevir kazı yanmasın” türünden yazı yazmak; yani devamlı surette aynı bilgileri okuyucuya baygınlık verecek şekilde dile getirmek değildir. Bağlı olduğu medya kuruluşunun ideolojik yapısı doğrultusunda tavır belirlemek ve yazı yazmak yazarlarımızın vazgeçemediği türden bir hastalıktır. 
 
Ne var ki; ülkemizdeki güç odakları ve özellikle de Sabetay Yahudileri, medyaya hakim olduklarından “bilinmeyenleri yazmak” oldukça netameli bir iştir. Bu nedenle düşünce ufkumuza yeni hiçbir şey katmayan bu yazarları okumak zorunda kalan insanlarımıza acımamak elde değildir.
 
Hükümet içinde de oldukça güçlü olan bu gizli Yahudiler, sırları açığa çıkmasın diye her türlü fena yola tevessül etmektedirler. Hatta Sabetaycılığın 2 ana kolu olan Karakaşi ve Kapani grupları; yüzyıllarca süren ve halen de devam eden bir kavganın içinde olduğu halde; bundan kimsenin doğru dürüst bir haberi bile yoktur.
 
O halde boş lakırdılara benzeyen çoğu zaman magazin sınırlarını aşmayan medya mensuplarının ilgilendiği konuların dışına çıkıp bilinmeyenleri yazmaya çalışacağız. Bu sayede Türkiye’nin siyası hayatının nasıl şekillendiği daha güzel anlaşılacaktır.
 
Bu arada yazılarımın uzunluğu yüzünden peşinen özür diliyorum. Çünkü mana bütünlüğünü bozmamak adına ve ancak haftada üç defa yazabildiğim için; böyle uzun yazılarla karşınıza çıkıyorum. Eğer haftalık yazı sayım arttırılırsa daha kısa yazıları bulabileceksiniz…
 
Osmanlı Devletinin son yüzyılında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin çok büyük bir bölümünde; aslen Yahudi olduğu halde Türk isimlerini kullanan ve Müslüman gibi görünen Sabetaycı Aşiretler söz sahibi olmuşlardır. Bu aşiretler arasında çok ciddi kavgalar da olmuştur. Örneğin Kapani grubunun Karakaşilere karşı tasfiye hareketinden bir tanesi “İzmir Suikastı” bahanesi ile gerçekleştirilen idamlardır.
 
Takriri sükun kanunları nedeni ile kimsenin sesini çıkaramadığı “İzmir Suikastı Mahkemeleri” Türkiye’nin siyasi hayatını derinden etkilemiştir. Uzun yıllar tek partili bir yönetim sorunu yüzünden özgürlükler daima askıya alınmıştır. Fakat bu konuda neredeyse ciddi hiçbir çalışmaya rastlanılmaz.
 
Halbuki bu suikast yargılaması; teşebbüs aşamasına dahi geçmediği halde devrin en önemli siyasetçilerinin idamı ile sonuçlanmıştır. Osmanlı Devletinin bakanlarının da yer aldığı bu idamlıklar siyasi yaşamımızı derinden etkilemiştir.
 
Bu mahkemede yargılanan ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının Başkanı Kazım Karabekir’de idam edilecek idi. Lakin bazı subaylar, mahkeme salonuna silahlı olarak girip mahkeme başkanı hakkında “Kel Ali, Kel Ali…” şeklinde tempo tutarak slogan atmaları yüzünden; idamdan kurtulmuştur. Fakat sonuçta diğer muhalif Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yöneticilerinin  de tasfiye edilip bir kısmının idam edilmesi ve önemli kişilerin de yurt dışına kaçmaları yüzünden Karabekir; yıllarca ev hapsine tutulmuştur.
 
1926'daki bu mahkemede tutanakları incelediğimizde çok ilginç sonuçlara ulaşabiliyoruz. Örneğin Osmanlı’nın Maliye Bakanı Cavid Bey sorgulanırken kendisine İzmir Suikasti ile ilgili ciddi bir soru sorulmadığı halde bu suçla alakalı olarak idam edilmek durumunda kalmıştır. Çünkü İttihat Terakkiden kalma temizlik operasyonları,yıllarca sonra yeniden benzer şekilde devam ediyordu. Askeri otoriteyi büyük ölçüde eline geçirmiş olan Kapani Sabetaycılar; Karakaşi olan diğer Sabetaycıları mahkeme kararları ile ortadan kaldırıyorlardı.
 
Mahkemede sorulan sorular bu açıdan çok önemlidir: Çünkü suikast olayı ile hiç alakası olmadığı halde “Niçin İttihat ve Terakki Partisini tekrardan kurmaya çalıştığı” ve “Neden Parti Tüzüğü hazırladığı” gibi absürt sorular sorulmuştur. Ayrıca Mahkeme Başkanı Kel Ali tarafından sanki yapılamazmış gibi “hazırladığınız parti tüzüğü neden Halk Fırkasının tüzüğü gibi 9 maddeden oluşuyor?” diye; asıl gayeye yönelik yani parti kapatmaya yönelik sorular sorulmuştur. Unutmayalım ki mahkeme başkanı Kel Ali (Ali Çetinkaya), Halit Paşa isimli milli mücadele kahramanı bir generali; hem de Meclis’te öldürmüş ve kayıtlara bu şekilde geçmiş birisidir.
 
Elbette takriri sükun kanunlarının geçerli olduğu bu dönemde; mahkemeden adil bir karar çıkması beklenmezdi. Mahkeme başkanı olan zatın bir katil olmasının da ayrı bir önemi vardı. Zira bir parça hukuk altyapısı olan bir kişi teşebbüs aşamasına dahi geçmemiş bir iddia yüzünden; 13 kişiyi idam etmezdi.
 
Bu mahkemede idam edilenlerin tamamı Sabetaycı ve Karakaşi değildi. Fakat Kapani grubunun muhalifleriydi ve devleti ele geçirmek için kıyasıya savaşan iki gruptan birisine siyasi destek verdikleri için suçlanıyorlardı. Zira Meclis kürsüsünden “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” nutukları atılabilen; olağanüstü bir dönem yaşanıyordu.
 
İzmir Suikastı bahanesi ile toplanan fakat asıl gayesi muhalif bir partiyi suçlayarak kapatmak amacında olan İstiklal Mahkemesi, 26 Haziran 1926’da duruşmalara başladı. Bir hafta içinde elliden fazla kişi tutuklanarak İzmir’e gönderildi. 12 Temmuz’da son savunmalar alındı. 13 Temmuz Salı günü, öğleye doğru, duruşmaların yapıldığı Elhamra Sinemasında Kel Ali, kararı okumuştu.
 
Kararda; 15 kişinin idamına hükmedilmişti. Bunlardan Kara Kemal ve eski Ankara Valisi Abdülkadir Bey yakalanamamıştı. Asılarak idam edilenler ise şunlardı: Eski Bakan Cavid Bey, Dr. Nazım Bey, Şükrü Bey, Gürcü Yusuf, Ziya Hurşit, Laz İsmail, Trabzon Mebusu Hafız Mehmet Bey, Rüştü Paşa, Abidin Bey, İstanbul Mebusu İsmail Cambolat, İttihat ve Terakki Genel Sekreterlerinden Nail Bey ve Albay Rasim Bey vardı.
 
Nail Bey idam sehpasına giderken "Bu bize Tevfik Rüştü'nün oyunudur" demiştir. Bu durum akla bazı soruları getirmektedir. Çünkü tek parti döneminin uzun süre Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan Tevfik Rüştü Aras’ın, idam edilenler yani Karakaşi grubuna mensup bir Sabetaycı olduğu halde; Kapanilerle birlikte hareket ettiği anlaşılmaktadır.
 
İzmir Suikastı örneğinden anlaşılacağı üzere Sabataycı aşiretler, kendi aralarında birbirlerini idam edecek derecede şiddetle çekişebiliyordu. İşte bu büyük menfaat kapışması, ikbal hırsı ile birleşince akıllara durgunluk veren siyasi idamlar ortaya çıkmaktadır. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardında yatan gerçeklerden bir tanesi de budur. Yine bir Kapani grubu,  yine Karakaşileri darbe ve idamlarla tasfiye etmiş; daha önemlisi yüzyıllık rakiplerinin gözlerini korkutmuşlardır.
 
İşin ilginç yanı resmi tarih ve darbeler incelenirken bu Karakaşi-Kapani kavgası daima es geçilip üzerinde hiç durulmamıştır bile. Çünkü “kol kırılır yen içinde” misali, bu kavga daima kamuoyundan gizlenmiş; bu sırları ortaya çıkaranların başı beladan kurtulamamıştır. O halde 27 Mayıs 1960 darbesine bir parça odaklanarak Türkiye’nin siyasal hayatına ne derece önemli etkileri bulunduğunu anlamaya ve çözmeye devam edelim. Zira gazetecilik bunu gerektirir.
 
Adnan Menderes, Başbakan olur olmaz Ezanı Muhammediyi yeniden ihya ettiği için İslam kahramanı olmuştur. Bunun bedelini şehit olarak idam edilerek ödemiştir. Fakat onun şanlı ve övgü dolu hayatı, Sabetaycı bir ailenin çocuğu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Keşke diğer Sabetaycı çocuklarda bu zatı örnek alıp gerçek bir İslam fedaisi gibi örnek bir hayat yaşasa. Fakat çoğu Sabetay çocuğu; dinsiz olarak yaşamakta ve ailelerinde gördükleri iğrenç hayat tarzını da benimseyerek dünyayı kendilerine hem de Müslümanlara zindan etmektedirler. İntihar olayları bu Sabetaycı grupların hepsinde çok yüksektir. 
 
Özellikle “mum söndü” gibi gayri ahlaki davranışları görüp ideal aile yaşamını sürdürmek çok güçtü. İşte diğer Sabetaycı gruplardan çok farklı bir hayat tarzı yaşayan Berrin-Adnan Menderes çifti; iki yüzlü yaşam biçiminden uzaklaşarak halkımızın değerlerine yönelmiş ve ekonomik, siyasi, kültürel hayatımıza çok büyük katkılar sunmuştur.
 
1924 sonrasında Türkiye’nin siyasi hayatında etkili olanlar; Kapani grubundan olan kişilerdi. Fakat 11 Kasım 1938'den sonra siyasette aktif olan Karakaşiler olmuştur. Örneğin Kazım Karabekir'in ev hapsine son vererek CHP milletvekili olarak meclise girmesi sağlanmıştır. Ayrıca uzun yıllar görev yapan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, görevden alınıp yerine Mehmet Şükrü Saraçoğlu atanmıştır.
 
En büyük değişiklik 1942'de çıkarılan “Varlık Vergisi” kapsamında “D harfi ile damgalanan” ve ağır vergi ödemek zorunda kalan Sabetaistlerin önemli bir kısmı Kapani grubundandır. Bu durum bazı Kapani grubundan olan Sabetaycıların neden İsmet İnönü’ye düşman olduğunu bir parça izah etmektedir.
 
Aynı şekilde 1946'da Demokrat Partiyi kuranlar arasında da Kapanilerin ağırlıkta olduğu görülmektedir. Partinin kurulmasına büyük destek veren Tevfik Rüştü Aras’ı ve Damadı olan Fatin Rüştü Zorlu’yu görmekteyiz.
 
CHP’ye karşı siyasi mücadele vermeye başlayan ve Demokrat partide ağırlığını koyan Kapaniler, 1951'de Atatürk'ü koruma kanununu çıkarmaya da muvaffak olmuşlardır. Fakat 27 Mayıs 1960'da Demokrat Partiyi indiren bu sefer Karakaşi grubu olmuştur.
 
Kısaca söylemek gerekirse Türkiye’nin siyasi hayatı 1924'ten 1950’ye kadar tek partili bir dönem sürmüş ve önce Kapanilerin sonrasında da  Karakaşi grubun etkisine girmiştir. Çok partili hayat ile birlikte bu sefer ABD’nin destek ve yardımı ile Karakaşi-Kapani çatışması tekrar şiddetlenmiş yönetim dönem dönem bir o tarafın bir bu tarafın etki altına girmiştir.
 
Bu çatışma mason localarına da sıçramıştır. Aynı Sabetaycılar gibi faaliyetlerini gizli olarak sürdüren Masonlar, yurt dışındaki İslam düşmanları ile de işbirliği içindedir. Bununla birlikte Hristiyan, Yahudi ve daha bir çok farklı etnik ve dini kökenli insanlara da hizmet etmektedirler. Günümüzde bunlara ilave olarak bir de FETÖ örgütü aralarına katılmıştır. Sabetaycı ve Fetocular, Masonların değişik localarına kayıt yaparak ülkemizin siyasi hayatını gizli yollarla etkilemeye devam etmektedirler.
 
Ülkemizde dört farklı Mason teşkilatı bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunların bir kısmı “kainatın yüce mimarı” diyerek tanrı’ya inanmayanları üye kabul etmemektedir. Diğer bir kısmı ise ateist veya agnostiktir. Bunlar arasında da geçimsizlik, kavga, çekişme vardır. İşte ülkemiz siyasetçileri onların bu kavgası sayesinde bir parça nefes almaktadır. Eğer bunlar birleşip ortak hareket etmiş olsa idiler; gerçekten de işimiz çok zor olacaktı.
 
Sabataycıların Yakubiler grubunun genellikle Kapancılara karşı Karakaşileri destekledikleri gözlenmektedir. Türkler arasına karışarak büyük ölçüde asimile olan bu grubun niçin bu şekilde hareket ettiği üzerinde çalışmalar yapılması gerekir. Elbette en güzeli Yakubilerden birisinin çıkıp meseleyi izah etmesidir. Lakin böylesi bir çalışma büyük cesaret ister. Sabetaycıların derin sırlarına vakıf olan kişilerin yapacağı ve vatanperverlik gerektiren cinsten işlerdir. Bunu beklemek ise ham hayaldir. Biz ise sadece kamuoyuna yansıyan ve kayıtlara geçen bilgilerden yararlanarak bazı analizler yapabiliyoruz.
 
Türkiye Sabataycıları arasında kapalı kapılar ardında gizli toplantılar yapıldığı ortaya çıkmakta ve bu konuda duyumlar alınmaktadır. Karakaşi-Kapani-Yakubi gruplarının ileri gelen zenginleri; anlaşmaya ve özellikle de ABD’den gelen baskılar nedeni ile Ak Parti hükümetine karşı ortak tavır almaya çalıştığı gözlenmektedir. 15 Temmuz 2016 darbesine halkın direnç göstererek karşı çıkması, yeni bir yapılanmaya ihtiyaç göstermektedir.
 
Artık gizli yollardan ülke yönetimini ele geçirme imkanı kalmayınca “kavgayı bırakıp işbirliği yapma kararı” kendileri açısından önem kazanmıştır. Bu duruma karşı hükümetin uyanık olması ve Sabetay Yahudileri üzerinde akademik çalışmalar yapılması için YÖK’ü ve üniversiteleri uyarması gereklidir. Keza bu konuda araştırma yapması gereken kamu kurumlarının da üzerlerine büyük görev düşmektedir.
 
Eğer bunu yapmazlar ise; gizli olarak faaliyet yürüten ve ülkemize onarılması zor zararlar veren bu Sabetaycı grupların yaptıkları fenalıklar, artarak devam edecektir,
Onur Sezgin

 

asgari ödemesi bile yapılmamış kredi kartlarına güvenerek alış veriş merkezlerinin yolunu tutmaktan kendilerini alamazlar.....



  Absürt Yaşam ya da Uyumsuzluk

Kaygı, Ölüm ve Yabancılaşma

Bazı Politikacılar, Yazarlar ve Fikir Adamları

Felsefe ile Matemetik

Felsefe ve Edebiyat

Platon'un Sanat Düşmanlığı

Şiirde Devrimci Tavır

Fareler & İnsanlar ve
Öğrenilmiş Çaresizlik



Bir Midye Kalleşliğe Uğramış Olabilir mi?

İki bilinçlilik

Kendini Hayranlıkla Seyreden Gösteri Toplumu

Mistik Düşünce

Makineler ve Duygular

İnsan bir Coğrafyadır

Özgür Düşünce ve Maniple

Kimse kendi bireyselliğinin dışına çıkamaz

Otoriteye tapınma
Yaratıcı olma hali
Kendini genişletme çabası
Dahiler melankolik midir?
Korku nedir?
İLUMİNATİ’NİN KOORDİNATLARI VE HEGEL
Dilin Olanağı Nedir? ( Bir kediyi üç ayrı dilde azarlamak)
Cıa, Ford, Rockefeller ve Tavistock

 

 


Onur Sezgin  
  İlk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra Ankara Gazi Eğitim Fakültesi’ne girdi. İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Resim Ana Sanat Dalı’nda Yüksek Lisans öğrenimini tamamladı. Çalışmalarını yıllardır üzerinde durduğu “Diyalektik Kompozisyon ve Mekân Düşüncesi” felsefesi doğrultusunda deneysel olarak (resim, heykel, karikatür, öykü, tiyatro senaryosu) alanlarında sürdürmektedir.
YAZMIŞ OLDUĞU ESERLER
- 1989 İşkembe Kuzuların Beynidir Ciğer Horozun İbiğidir (8 Kısa Oyun)
- 1996 Beriberi (Öykü)
- 1997 Gece Gezen İsmail (Öykü)
- 1998 Kara Mizah (Stand up Komedi)
- 1998 Cumhuriyetin 75.Yılı Tiyatro Gösterisi (Onur Belgesi)
- 2001 Annem İçin (Radyo Tiyatrosu)
- 2003 Uzaydan Gelen Rüya (Çocuk Edebiyatçıları Birliği - 2004 Çocuk Edebiyat Ödülü)
- 2005 Tehlikeli Bir Oyun (Tiyatro Oyunu)
- 2006 Masal Anlatan Dev (Tiyatro Oyunu) ( Devlet Tiyatroları Repertuarında ) (Şiire Sevgi, Şaire Saygı Ödülü )
- 2013 Boğaç Han Destanı (Tiyatro Oyunu) ( Devlet Tiyatroları Repertuarında ) ( Sanat Olimpiyatları MANSİYON )
- 2014 İki Baba ( Tiyatro Oyunu )
RESİM, HEYKEL VE KARİKATÜR ÇALIŞMALARI
- 1986 47. Devlet Resim - Heykel Sergisi
- 1986 Ankara Beymen Bedesten Karma Resim Heykel Sergisi
- 1986 İstanbul Enka Spor Eğitim ve Sosyal Yardım Vakfı Heykel Sergisi
- 1987 Ankara Eşref Üren Sanat Galerisi Karma Resim Sergisi
- 1991 11. Turgut Pura Vakfı Resim Heykel Sergisi
- 1992 3. Adana Çimento Sanayi ‘Özlenen Doğa’ Sergisi
- 1993 5. Mevlâna Resim Yarışması Sergisi
- 1996 Asaf Koçak 2. Karikatür Sergisi
- 1998 İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü ‘Cumhuriyet’in 75. Yılı’ Yarışmalı Resim Sergisi
- 2000 Our World In The Year 2000 Winstor Newton Yağlı Boyaları Dünya Yarışması Karma Resim Sergisi (London, Stockholm, New York)
KİŞİSEL SERGİLER
- 1990 İzmir Büyükşehir Belediyesi Çetin Emeç Sanat Galerisi
- 1992 Çamkıran Sanat Galerisi
- 1993 İzmir Hilton Sanat Galerisi
- 2000 İstanbul Akbank Beylerbeyi Sanat Galerisi
- 2001 İzmir İş Bankası Sanat Galerisi
- 2005 İzmir Büyükşehir Belediyesi Çetin Emeç Sanat Galerisi
ALMIŞ OLDUĞU ÖDÜL VE BELGELER
- 1991 Turgut Pura Resim Heykel Yarışması (Jüri Özel Ödülü)
- 1994 ‘Bütün Oğullarım’ Adlı Tiyatro Oyununun Dekor Çalışması için (Onur Ödülü) İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü
- 1998 Cumhuriyet’in 75.Yılı Dolayısı ile Hazırlamış Olduğu Tiyatro Gösterisi (Onur Ödülü)
- 2000 Dünya Resim Yarışması Winstor Newton Yağlı Boyaları (Türkiye Finalisti)
 
Facebook beğen  
 
 
 
   
 
     
 
   
SAYAÇ  
   
2 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol